Hz. Mevlana’nın İlahi sevgiliye kavuştuğu gün: Şeb-i Arus

Özel İçerik

“Canım tenimde oldukça Kur’an-ı Kerim’in kölesiyim. Ben Hakk’ın seçkin Peygamberi Muhammed’in yolunun toprağıyım. Her kim bundan başka benden bir söz naklederse ona çok üzülür ve o sözden de çok üzüntü duyarım.” diyen Hazret-i Mevlana, her daim bütün eserlerinde Allah’a ve Hazreti Muhammed’e (s.a.v.) sevgisini ilan etmiştir.

Hz. Pîr Mevlâna, Rabbine olan sevgisinden ve ona kavuşma arzusundan ötürü, vefat edeceği günü; düğün gecesi ‘Şeb-i Arus’ olarak tabir etmiştir.

Arus kelimesi, Arapçadaki “عروج” (Yükseliş) kelimesinin yerinde kullanılmıştır, yani ölümden sonra ruhun semaya yükselişi anlamına gelmektedir.

Mevlâna, “Herkes ayrılıktan bahsetti, bense vuslattan.” diyerek, ölümü kişinin aslına, Allah’a dönüşü olarak yorumlamıştır.

Hz. Mevlâna’nın vefatının yıl dönümünde, 7-17 Aralık tarihleri arasında yapılan ve “Vuslat Yıl dönümü Uluslararası Anma Törenleri” olarak isimlendirilmeye başlanılan törenler, halk arasında “Şeb-i Arus” olarak da anılmaktadır.

İlmiyle, sözleriyle ve Mesnevî’siyle gönülleri fetheden, tüm dünyada ilgi uyandıran, Hakka kavuşacağı günü düğün gecesi olarak ilan eden Hz. Mevlânâ Celâleddin Rûmî, vefatının 748. yılı dolayısıyla 7-17 Aralık tarihlerinde düzenlenecek törenlerle anılacak.

Hz. Mevlana kimdir?

Hazretleri, 30 Eylül 1207’de, Afganistan’ın kuzeyinde bulunan Belh şehrinde dünyaya geldi. Asıl ismi Celaleddin Muhammed olan büyük düşünürün annesi Mümine Hatun, babası “Sultanü’l-ulema” yani “Alimler sultanı” diye tanınan Bahaeddin Veled, ağabeyi Alaaddin Muhammed ve kız kardeşi Fatıma Hatun’dur.

Mevlana Hazretleri, Horasan’ın büyük alimlerinden olan Bahaeddin Veled ve ailesiyle, bazı siyasi olaylar ve yaklaşmakta olan Moğol istilası nedeniyle Belh’ten ayrıldı.

Yolculuk sırasında Nişabur şehrinde görüştükleri büyük Hak dostu Ferîdüddin Attar, Hazret-i Mevlana’ya bir kitabını hediye etti ve Bahaeddin Veled’e “Bu çocuğu aziz tut. Çok geçmeyecek, dünyadaki aşıkların gönüllerine ateş salacak.” dedi.

Hz. Mevlana’nın evlilikleri ve çocukları

Konya’ya gelene dek Mekke, Medine, Şam, Erzincan, Anadolu’nun muhtelif şehirleri ve son olarak da Karaman’da bir süre yaşayan Mevlana Hazretleri, 18 yaşındayken Karaman’da Gevher Hatun’la evlendi. Bu evlilikten Bahaeddin Muhammed (Sultan Veled) ve Alaaddin Muhammed adında iki oğlu dünyaya geldi.

Mevlana Hazretleri ilk eşi Gevher Hatun’un vefatından sonra, dul olan ve bir de çocuğu bulunan Kira Hatun’la evlendi. Bu evlilikten de Emir Alim ve Melike isimli iki çocuğu oldu.

Mevlana Hazretleri, ailesiyle 7 yıl Karaman’da kaldıktan sonra Anadolu Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubat’ın daveti üzerine 1229 yılında Konya’ya göç etti. Mevlana Hazretlerinin babası ve İslam dünyasının o dönemdeki en büyük bilgini Bâhâeddin Veled 1231 yılında Konya’da vefat etti.

Hz. Mevlana ve Şems

TDV islam ansiklopedisinde yer alan kaynaklara göre, Konya’da Şems-i Tebrizi ile karşılaşıp tanışan Mevlânâ, halkla tamamen alâkasını kesmiş, medresedeki derslerini ve müridleri irşad işini bir yana bırakıp bütün zamanını Şems ile sohbet ederek geçirmeye başlamış, bu durum müridlerin şeyhlerini kendilerinden ayıran, kim olduğunu bilmedikleri Şems’e karşı kin beslemelerine sebep olmuştur.

Mevlânâ’nın vaazlarından mahrum kalan halk arasında da çeşitli dedikoduların yayılması üzerine Şems’in ansızın şehri terkettiği, Mevlânâ’yı çok üzen bu olayın ardından durumun daha da kötüleştiğini farkeden müridlerin Mevlânâ’dan özür diledikleri kaydedilmektedir. Bir müddet sonra gönderdiği mektuptan Şems’in Şam’da olduğunu öğrenen Mevlânâ, dönmesi için ona çok içli mektuplar yazmıştır.

Bazı kaynaklarda, Mevlânâ’nın bu ayrılık sırasında matem tutanların giydiği, “hindibârî” denilen kumaştan bir ferecî (önü açık hırka) yaptırdığını, başına bal renginde yünden bir külâh geçirip üzerine bir sarık sardığını ve eskiden beri dört hâneli olan rebabı altı hâneli yaptırarak semâ meclislerini başlattığını söyler.

Mevlânâ ile Şems arasındaki ilişkiyi Hz. Mûsâ-Hızır ilişkisine benzeten Sultan Veled, Hz. Musâ’nın peygamber olmasına rağmen Hızır’ı araması gibi Mevlânâ’nın da zamanında ulaştığı makama ulaşmış hiçbir kimse bulunmadığı halde Şems’i aradığını söyler.

Mevlânâ’nın müridleri çoğunlukla halk tabakasındandı; her sanat ve meslekten insanlar semâ meclislerine katılıyordu. Bununla birlikte onun dönemin yöneticileriyle de yakın ilişkisi vardı. Ancak Mevlânâ bu ilişkiyi genellikle nasihat çerçevesinde sürdürmüş, yöneticilerin aralarındaki çekişme ve rekabete dayalı siyasî mücadelelerin içine girmemeye özen göstermiştir.

Selçuklu devlet adamlarından II. İzzeddin Keykâvus, Celâleddin Karatay, Konyalı Kadı İzzeddin, Emîr Bedreddin Gevhertaş, IV. Kılıcarslan, Muînüddin Pervâne, Mecdüddin Atabeg, Emînüddin Mîkâil, Tâceddin Mu‘tez, Sâhib Fahreddin, Alemüddin Kayser, Celâleddin Müstevfî, Atabeg Arslandoğmuş, Kırşehir hâkimi Cacaoğlu Nûreddin, doktoru Reîsületıbbâ Ekmeleddin en-Nahcuvânî kendisine büyük saygı ve bağlılığı olan kimselerdi. Muînüddin Pervâne’nin eşi Gürcü Hatun, IV. Kılıcarslan’ın eşi Gömeç (Gumaç) Hatun da onun müridleri arasında bulunuyordu.

Onun bütün hadiseleri yorumlayışının temelinde en olumsuz durumlarda bile olumlu yönlerin ve gelişmelerin olabileceği anlayışı yatmaktadır. Nitekim Mevlânâ’nın öngördüğü şekilde Konya’yı kuşatan Moğol kumandanı Baycu şehre saldırmamış ve Moğollar daha sonra müslüman olmuştur.

MESNEVİ NASIL ORTAYA ÇIKTI?

Hazret-i Mevlana’ya büyük sevgiyle bağlı sırdaşı Çelebi Hüsamettin, tasavvufu dervişlere anlatacak bir eser ortaya çıkarmasını tavsiye etti. Hazret-i Mevlana da Mesnevi’nin ilk 18 beyitinin yazılı olduğu kağıdını sarığından çıkarıp Çelebi’ye uzattı. Hazret-i Mevlana, ömrünün son 10-15 yıllık devresinde Mesnevi’yi ortaya çıkardı. O söylüyor, Çelebi Hüsameddin yazıyordu.

Mevlana, dini bilgilerden siyasete, sağlıktan insan ilişkilerine ve hayata dair birçok konuya yer verdiği, 26 bin beyite yaklaşan 6 ciltlik bu önemli eseri için şu ifadeyi kullandı:

“Bizden sonra Mesnevi şeyhlik edecek, arayanlara doğru yolu gösterecek, onları yönetecek ve önderlik yapacaktır.”

Mevlana nerede ve ne zaman vefat etti?

Hayatını “Hamdım, piştim, yandım” sözleri ile özetleyen Hazret-i Mevlana, Konya’da 17 Aralık 1273’te bir pazar günü gurup vaktinde “sevgilisi”ne kavuştu.

Mevlana’nın eserleri

“Ölümümüzden sonra mezarımızı yerde aramayınız. Bizim mezarımız ariflerin gönüllerindedir.” sözleriyle gönüllerde kalıcı bir yer bulmak istediği anlaşılan Hazret-i Mevlana, insanlığa Mesnevi’nin yanı sıra şu eserleri bıraktı:

Divan-ı Kebir: “Büyük divan” anlamına gelen kitap, gazel, terkib-i bend ve rubailerden oluşan 40 bin beyitlik bir eserdir.

Fihi Ma Fih: “İçindeki içindedir, yahut içinde ne varsa o’dur” anlamına gelir. Hazret-i Mevlana’nın sohbetlerini içeren bir eserdir.

Mecalis-i Seba: “Yedi meclis” demektir. Hazret-i Mevlana’nın camilerdeki vaazlarını içerir.

Mektubat: Hazret-i Mevlana’nın devlet büyüklerine yazdığı mektuplardan oluşmaktadır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir